Günde kaç kere gökyüzüne bakıyorsunuz? Bir kuşun uçuşunu en son ne zaman izlediniz? Ya da yüzünüze vuran rüzgârın tatlı dokunuşlarını ne zaman hissetiniz?
Akıp giden yaşamda bir yerlere yetişebilmek için sürekli bir koşuşturmaca içindeyiz. Çevremizde olan güzelliklerin farkına varmadan günü tamamlıyoruz. Kendimizi dinlemeden, iç sesimizi dinlemeden günü sonlandırıyoruz. Zihnimize bugünü yaşatmak yerine ya dünde kalıyor ya da yarın için planlar yapıyoruz. Gün içerisinde kendimizi ne kadar düşünüyoruz? Bugünü ne kadar yaşıyor ya da fark ediyoruz?
Bu yazımızda terapide de önemli yeri olan farkındalık hakkında konuşacağız. Perls ve arkadaşları farkındalık kavramı için “Kişinin kendi algısal alanı ile temas halinde olması” tanımını kullanmıştır. Bu tanımı biraz daha genişleten Clarkson ve Mackewn farkındalık anlayışı için “ Kişinin kendi duyum, duygu, düşünce ve davranışlarıyla yani kendi varlığıyla ve çevresiyle temas içinde olması” olarak daha geniş bir tanım kullanmışlardır. Tanımlardan da anlaşılacağı üzere farkındalık kişinin hem kendisiyle hem de çevresiyle temas halinde olmasıyla gerçekleşebileceği şeklindedir. Peki bu temas nasıl olmalı? Bu sorunun cevabına geçmeden önce şunu düşünebilirsiniz. Günlük hayatta zihnim hangi zaman diliminde? Zihnim geçmişte mi, bugünde mi yoksa gelecekte mi? Zihniniz bugünde ise yaşadığınız anın, çevrenizin, kendinizin farkında olmanız, temas halinde olmanız yüksek bir ihtimaldir. Peki, geçmiş ya da gelecekte ise? Geçmişte yaşayan zihin; hatalarına, güzel anlarına, söylemediklerine, keşkelerine odaklandığı için bugünün güzelliklerini kaçırması olası bir durumdur. Gelecekte yaşayan zihin ise; yapacaklarına, planlarına, hedeflerine odaklandığı için gün içinde yaşanılan güzelliklerin farkında olmaması olası bir durumdur. Geçmişten ya da gelecekten gelen düşüncelere o kadar boğuluruz ki şimdinin tadına varamayız. Havada süzülen bir kuşun uçuşunun güzelliğine, rüzgarla gelen deniz kokusuna, şehrin yorgunluğunun farkına varamayız. Peki, nedir bu zihnimizi meşgul eden düşünceler? Pişmanlıklarımız mı? Gelecek kaygımız mı? Bu sorunun cevabını biz veremeyiz ama bu sorunun cevabını veremediğiniz zamanlarda karşılaşabileceğiniz olası durumlardan bahsedebiliriz. Zihnimiz geçmişte veya gelecekte boğulurken vücudumuz bize sinyaller verir. Bu sinyaller bazen unutkanlıkla, dikkatsizlikle, odaklanamamayla veya uyku sorunlarıyla kendini gösterebilir. Yorgunluk deyip geçiştirdiğimiz bu durumların dinlendiğinizde, kahve içtiğinizde geçmediğini ya da anlık olarak geçtiğini fark ettiniz mi?
Bireyin kendisiyle ve çevresiyle temas halinde olmasını yani farkındalık kazanması için zihnin bugünde olması gerekir. Anlayacağınız üzere farkındalık şimdi ve burada olma ile yani zihnin bugünde olmasıyla iç içe olan bir kavramdır. Zihnimizi şimdi ve buraya getirmede 5 duyu organımızdan yararlanabiliriz. Örneğin geçmiş ile ilgili kaygınızın olduğu bir durumda bulunduğunuz yerde nefesinize odaklanarak kendinizi şimdi ve buradaya getirebilirsiniz. Nefesinizin burnunuzdan nasıl akciğerlerinize gittiğini odaklanarak başlayın, her nefes alış verişinizde bulunduğunuz yerin sıcaklığının, kokusunun farkına varın. Oturduğunuz zeminin dokusunu fark edin, dışarıdan gelen sesleri fark edin ve bu durumu birkaç dakika devam ettirin.
Bulunduğunuz ortamın, şimdinin farkına varana dek devam ettirin ve hazır olduğunuzda bitirin.
Zihnimizi bugüne getirmenin, hem kendimizle hem de çevremizle temas halinde olmamızın zor bir durum olduğunun farkındayız. Bu zorlukların arkasında bazen bağlantılı bazen ise bağlantı kuramadığımız durumların etkisi olabiliyor. Kişinin bir sorumluluğu da kendisinde olup bitene dönüp bakabilmesidir. Kendimizle meşgul olma sorumluluğu yaşamla ne denli bağ kurduğumuzun bir göstergesi aslında. Kimi durumlarda bu zihnimize hücum eden düşüncelerin etkilerini azaltabilirken kimi zamanda baş etmekte zorlanıp çökkün hissedebiliyoruz. Baş etme kanallarımızın tükendiğini hissettiğiniz anlarda çevrenizden veya ruh sağlığı hizmeti veren (psikolojik danışman, psikolog, psikiyatrist) uzmanlardan destek alabilirsiniz.
Comments